SES Lab

Ben İstanbul Cağaloğlu Anadolu Lisesi 11. sınıf öğrencisi Aybike Koşum. Henüz 17 yaşındayım ancak ne mutlu ki şimdiden hayattaki tutkumu keşfettim: Ekonomi. Ekonomi kelimesini duyunca çoğu kişinin aklına sadece para, finans, yatırım gibi kavramlar gelir. Gerçekten de bu olgular ekonomi disiplininin içerisinde oldukça önemli rol oynamaktadır. Ancak günümüz toplumu tarafından göz ardı edilen durum, ekonominin temelinde bir sosyal bilim olduğu, yani insanların davranışları ve tüketim alışkanlıklarını da incelediğidir. Ben hayatımda ne kadar etkin olduğunu bilmezken, iktisat ile dokuzuncu sınıfta yani 15 yaşındayken tanıştım. Başta anlamakta güçlük çektiğim bu alan, aslında hepimizin günlük hayatında her anlamda büyük önem arz etmekte. Market alışverişimizden tutun aldığımız eğitime kadar her yönümüzle ve seçimimizle ekonomik bir sistemin parçasıyız. Ekonomi disiplini gerek makro gerekse mikro düzeyde yalnızca parasal problemlerle değil, aynı zamanda verimlilik ve azamileştirme gibi kavramları insan mantığına bağlı olarak analiz edip grafiklere ve denklemlere dökmektedir. Aslında diğer sosyal bilimlerle karşılaştırdığımızda ekonomi, insanların toplumsal davranışlarını verilere döken ve bir biçimde bu verileri matematiksel olarak ifade eden de bir daldır. Bu bağlamda iktisadın ne kadar özel, zengin ve kapsayıcı olduğunu gözlemlemek mümkün.

Beni en az ekonomi kadar ilgilendiren ve dünyamız için hayati önem taşıyan bir diğer olguysa iklim değişikliği. İklim değişikliği, yalnızca bir bölgeye ait bir sıkıntı olmamakla birlikte gitgide dünyamızı yaşanamaz bir hale dönüştürmekte. Değişen iklim koşullarından olumsuz etkilenen sağlığımız bir kenara, en temel beslenme ve barınma ihtiyaçlarımızı bile karşılayamayacağımız bir geleceğe doğru son hızla gitmekteyiz. Sadece biz değil, ekosistemler de değişen şartlardan olumsuz etkilenir. Örneğin, yükselen sıcaklıklar sebebiyle eriyen buzullar aslında pek çok canlıya ev sahipliği yapar. Su kaynaklarımızsa sürekli artan hava sıcaklığı sebebiyle kurumakta. Bu yüzden tüm canlılar su kıtlığı sorunuyla karşı karşıya kalmakta. Bu yönüyle günümüzde sonuçlarını çok ağır bir biçimde hissettiğimiz ve beni de her geçen gün kaygılandıran iklim değişikliği, ekonomistler tarafından da tartışılmaktadır. Bense artık sadece benden sonraki nesillerin yaşayacağı hayat ya da yakın gelecek için değil, aynı zamanda günümüz ve kendi hayatım için endişeliyim.

Ekonomiyle yakından ilgilenen bir birey olarak iklim krizine yol açan en büyük etkenlerden bir tanesinin ülkelerin ekonomik büyüme uğruna gösterdiği faaliyetler ve şirketlerin para kazanmak için başvurduğu üretim yöntemleri olduğunun farkındayım. Ancak ekonomik faaliyetlerin iklim değişikliğine neden olan bir “ana kötü” olmadığının ve doğru  adımlar atıldığında ekonomik faaliyetlerin bu durumun önüne geçebilecek en yararlı yöntemler olduğunun da bilincindeyim. Her ne kadar Sanayi Devrimi’yle birlikte yükselen yeni endüstriyel model insanların yaşam standartlarını yükselttiyse de bir noktadan sonra doğaya zarar veren kaynakların aşırı tüketimi yaşam kalitemizi yerle bir etmiştir.

Toplumların yediğinden giydiğine her şey üretimin ve tüketimin bir sonucudur. Önemli olan bu aktiviteleri doğaya olan en az zarar ile gerçekleştirerek doğanın dengesini bozmamak. Tabii ki bu konuda gerçekçi olmak kadar karamsar olmamak da önemli çünkü hâlâ yapmakta olduklarımızı ve yapacaklarımızı telafi edebiliriz. Örneğin, devlet planlamalarıyla ve halk olarak bu hususa önem vererek sürdürülebilir bir yaşama geçmek mümkün. Peki, dünya vatandaşları olarak neler yapabiliriz? Makro düzeyde ülkelerin imzaladığı Kyoto Protokolü gibi anlaşmalar karbon gazı salımını azaltmada ve dünya çapında önlemler almada oldukça umut verici. Mikro düzeyde ise tüketiciler olarak çevresel kaynakları israf eden ürünleri tüketmekten kaçınmalı, ihtiyacımızdan fazlasını tüketmeyerek bol bol geri dönüştürmeli ve yeniden kullanmalıyız.

Şimdiden kendim de bu tür önlemler alsam da iktisat üzerine profesyonelleşmenin bana bu bağlamda pek çok getirisi olacağına ve tüm dünya adına bu probleme bir çözüm bulabileceğime inanıyorum. Çünkü iklim krizini kökünden çözmek, toplum olarak tüm dünyada yenilenebilir ve sürdürülebilir bir ekonomik modele geçmekle mümkün. Eğer alternatif bir ekonomik sistem sürdürülebilir ve çevre dostu olursa, tüm insanlığın yaşamı doğaya daha uyumlu bir hale getirilebilir. Ayrıca, ekonomi alanında çalışmanın bana ekonomik büyüme olgusunu derinlemesine inceleyerek gezegenimizde çevre dostu bir ekonomik sisteme nasıl geçilebileceği sorusuna cevap bulmamda yardımcı olacağını düşünüyorum. Bana göre, yalnızca iktisat gibi insanı her yönüyle kapsayan bir bilim dalı, hayatımızda ve seçimlerimizde devrim yaratacak türden çözümler üretebilir.

Aybike Koşum